Hipnoz her vaka için uygun bir terapi yöntemi değildir. Semptomların niteliğini ve de hem  hastanın hem de doktorun hipnoz kullanmaya ne kadar istekli olduğunu değerlendirmek gerekir. Genel olarak hipnoterapiye yeterince motive olan , orta yada yüksek düzeyde hipnoza yatkın olan semptomları net olan hastalıklarda etkilidir.

Genel nüfusun yaklaşık % 10 u hipnoza çok yatkındır. Bu kişilere hipnoterapi uygulandığı zaman , hızlı ve bazen de çok çarpıcı sonuçlar elde edilebilir. İnsanların % 60 ı hipnozu terapi planına dahil etmeye yetecek hipnotik yatkınlığa sahiptir. Ancak gerekli şartların da uygun olması gerekir.

Vaka çalışmaları ve klinik sonuç çalışmaları göstermiştir ki, nevrozlar, psiko fizyolojik bozuklukluklar , davranış ve alışkanlık bozuklukları ve uyumsuz ilişki örüntülerinde hipnoz etkili bir yöntemdir.

Hipnoz kaygı, fobik bozukluklar konversion ve çözülme bozukluklarında oldukça etkilidir. Yine yapılan çalışmalarda ağrı ve analjezi de, doğum ve vajinismus gibi korku durumlarında,  solunum hastalıkları özellikle astım hastalığında , kardiovasküler hastalıklarda özellikle hipertansiyon. Gastro intestinal hastalıklar, cilt hastalıkları, bağışıklıkla ilgili hastalıklar, alışkanlık ve davranış bozuklukları, sigara yada yeme içme problemleri gibi oldukça güzel sonuçlar alınmıştır.

Klinik çalışmalarda hipnoz kısa vadeli semptom değiştirme olarak kullanılırken, bu tedavilerin uzun vade de dinamik kökenlerinin psikoterapi ile çalışılması tedavinin etkinliğini artıracaktır. Bilinen bir gerçek hipnoz tek başına bir tedavi değildir ancak bilinç altı çatışmaların çözümlenmesinde kısa sürede etkili olur ve bu  durum hastanın iyileşme sürecinde çok çabuk yol katetmemizi sağlar.

Hipnoz bazen dinamik terapide uzun çalışılan çıkmaza girilen vakalarda nefes alınan ve daha kısa sürede sonuca gidilen bilint altı çalışmalarını içerir. Özellikle bu dönemde ortaya çıkan direnci kırmak, ketlenen duyguları açığa çıkarmak için terapistle hasta arasında ki aktarım sonlarını daha rahat görebilmek için de oldukça iyi bir yöntemdir.

Hipnozu bu kadar methederken bazen de kullanamayız. Kimlere hipnoz yapmamalıyız. Derken toplumun yaklaşık %40 lık bölümü hipnoza daha az duyarlıdır. Hatta bu grup hastalarda terapide hipnozda vazgeçilip daha bütüncül terapi modelleri arasından ona en uygununu tercih etmektir. Yine de kişiye göre ve duruma göre hipnoz dediğimiz de büyülü bir atmosfer taşıyan ortam pek çok kişide rahatlamı ve gevşemeyi beraberinde getirmektedir.

Burada en önemli faktörlerden birisi hastanın hipnoza olan motivasyonunun az olmasıdır.  Başkalarının zorlaması ile terapiye gelmiştir ama gerçekten değişmek istemiyordur. Bu sıkıntılarının ardından sekonder kazanç dediğimiz kazanımları vardır ve bu sorunlarının devam etmesi onun işine geliyordur. Semptomlarından kopmk istemiyordur. Bazen hipnoz nedir diye merak etmiştir. Hipnoza olumsuz bir motivasyonla gelmiştir.

Motivasyon düşüklüğü terapistle hasta arasında konuşularak çözülebilecek sorunlardır. Bazen de hastalar tamamen ümitsizdir. Hastalıkları ile ilgili bir sürü doktor gezmiştir. En son çare olarak buraya gelmiştir. Tüm enerjisi kırılmıştır.

Genel prensip şudur; hipnozu hastanın düşük motivasyonu yüzünden gözden çıkarmamak gerekir, önce isteksizliğinin nedeni araştırılır motivasyon çalışmaları yapılır ve gerekirse bütüncül psikoterapi ile birlikte vaka çalışılır